2 Mayıs 2025 19:24

Coşkulu 1 Mayıs'ın ardından Ankara gençliğinin rotası ne olacak?

5 bine yakın üniversiteli genç bu 1 Mayıs'ta üniversitelerinin kortejleriyle birlikte alana geldi.

Coşkulu 1 Mayıs'ın ardından Ankara gençliğinin rotası ne olacak?

Fotoğraf: ODTÜ Emek Gençliği

İrem Taçyıldız
ODTÜ öğrencisi


1 Mayıs, Tandoğan Meydanı'nda coşkuyla kutlandı. Bu yıl meydanı dolduran binlerce kişinin önemli bir bölümünü üniversite öğrencileri oluşturdu. Geçtiğimiz yıllarda ODTÜ öğrencileri, bölüm ve fakülte pankartlarını taşıdıkları kortejleriyle alanda yer alıyordu. Bu yıl ise Hacettepe Üniversitesi, Ankara Üniversitesi gibi büyük kamu üniversiteleriyle birlikte, birçok vakıf üniversitesi de pankartları ve kortejleriyle meydandaki yerlerini aldı. Bu yılın dikkat çeken farkı, pek çok üniversitede öğrencilerin forumlar ve toplantılar düzenleyerek taleplerini birlikte belirlemesi ve alana hangi ifadelerle çıkacaklarını ortaklaşa kararlaştırması oldu.

5 bine yakın üniversiteli genç bu 1 Mayıs'ta üniversitelerinin kortejleriyle birlikte alana geldi. Bu sayı alanın coşkusu ve dinamikliğiyle de kendini fark ettiriyordu. Bu dinamik, üniversitelilerin kendi sözlerini söylemesi, alana talepleriyle gelmesi, politik olarak da safını ilan edecek düzeyde kendini ifade edebilmiş olmasıyla geçtiğimiz senelerden çok daha etkiliydi. Üniversiteliler birey olarak tek tek alanda var olmanın ötesinde, kendi üniversitesinde buluşmuş, sürecin örgütlenmesine dair kararlar almış, kortejleriyle pankartlarıyla üniversitelerinden taşarak gelmişlerdi.

Üniversite öğrencilerinin taşıdığı ana pankartlarda, işçi sınıfıyla dayanışma, el ele mücadele etme ve sınıfın safında yer alma gibi mesajlar öne çıkıyordu. ODTÜ'nün ana pankartında demokratik üniversite ve demokratik ülke talebi yer alıyorken, Hacettepe Üniversitesi pankartında özerk üniversite, bilimsel eğitim ve eşit, özgür bir gelecek taleplerine yer vermişti. Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü Öğrencileri "İşçiler ve Gençler Kazanacak Sömürülenler" derken, Çankaya Üniversitesi öğrencileri ise "Geleceği için ayakta" sloganının yer aldığı pankartlarıyla alana giriş yaptı. Üniversite kortejlerindeki ana pankartların yanı sıra, toplulukların, bölüm öğrencilerinin bulundukları bölümün veya topluluğun özgünlüğüyle hazırladıkları pankartlar da epey dikkat çekiyordu. ODTÜ öğrencileri geçtiğimiz senenin iki katı kadar bölüm-fakülte pankartıyla alandaydı. Hacettepe öğrencileri 10 farklı alanda bölüm-fakülte pankartlarıyla gelmişlerdi. Bu pankartların sayısı, aslında 1 Mayıs'ın örgütlenme düzeyini de bizlere gösteriyor. Bu açıdan üniversiteler içerisinde 1 Mayıs'ın tartışılma oranının da yükseldiğini söyleyebiliriz. Pankartların içeriğinde öne çıkan önemli bir nokta sermaye karşıtlığıydı. Sermayenin kendi kârı için ortaya koyduğu uygulamaların gençliğin yaşamına izdüşümleri pankartlarda yer etmişti. Vergi afları, teşvikler, İŞKUR ve MESEM programı, çocuk işçiliğe son verilmesi talebi, yakılarak öldürülen mülteci işçi Nourtani'nin portresi alanda kortejlerin içerisinde görülen içeriklerdendi.

Bölüm ve fakülte pankartlarında ise sömürü düzenine karşı çıkan, kendi gelecekleri açısından sermayeye katkıda bulunmayı reddeden içerikler dikkat çekiciydi. Örneğin, ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği öğrencileri "Sermayeye kod değil, geleceğe mücadele yazıyoruz" pankartını taşırken; Metalurji ve Malzeme Mühendisliği öğrencileri "Kayyumlara, hukuksuzluğa, sermaye iktidarına malzeme olmayacağız" dediler. İnşaat Mühendisliği öğrencileri ise "Rantla değil, emekle yükselir şehirler" sloganını taşıdı. Hacettepe Üniversitesi'nden mühendislik öğrencileri de "İş cinayetlerinde ölmeyecek, sermayeye köle olmayacağız" pankartıyla alandaydı. Bu ve benzeri içerikler, üniversiteli gençlerin işçi sınıfına yönelik sömürü programlarının kendi geleceklerini de şekillendireceğini ve buna karşı sınıf mücadelesini sahiplenerek sözlerini söylediklerini ilan ediyordu. Dövizlerde ise Filistin'deki katliam ve bu eksende dünya barışı talebi yer buluyordu. Genç kadınların dövizlerinde "aile yılı değil mücadele yılı" vurgusu yer alırken, eşit ve özgür bir yaşam için kadınların taleplerine de yer verilmişti. Sosyal medyada görünen tablonun aksine milliyetçi-şoven içeriklerin ise döviz ve sloganlarda karşılığı oldukça sınırlıydı; geniş kesimlerde karşılık bulan bu tür sloganlar olmadı. 1 Mayıs forumlarında da bu tür tartışmalar az sayıda öğrenci tarafından dile getirildi, karşılığı olmadı. Forumlar, yoğunlukla gençliğin bugün yaşadığı gerçek sorunların ve mücadeleyi büyütmek için gerekli eylem-protesto biçimlerinin neler olabileceğinin tartışılmasıyla ilerlemişti.

Üniversitelilerin kortejlerinde ilk defa 1 Mayıs'a katılan çok sayıda öğrenci vardı. Mart eylemliklerinden bu yana hayatı durdurma çağrılarıyla beraber ekonomiyi durdurmak ve bunun olası etkileri üniversite gençliğinin gündemi olmuştu. İşçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullanmasına yönelik çağrılar, gençliğin "genel grev, genel direniş" sloganını birçok eyleminde öne çıkarmasıyla büyümüştü. 1 Mayıs alanı birçok genç açısından bu sloganın da anlam kazandığı bir alan oldu. İlk defa katılan gençlerden çok coşkulu hissettiklerini, sonraki 1 Mayıs için sabırsızlandıklarını ifade edenler oldu. Bu coşku, gençliğin sesinin, mücadelesinin, sloganlarının işçi sınıfıyla birleşmesinin yarattığı heyecanın bir ifadesi.

Ancak 1 Mayıs'ı gençliğin mücadelesiyle işçi sınıfının mücadelesinin birleştiği bir alan olarak bölümlerinde örgütleyen, pankartları boyayarak gelen gençlerin yanı sıra yalnızca kitlesel bir eyleme katılmak istediği için gelen öğrenciler de vardı. Böyle bir istek 1 Mayıs öncesinde yürütülen tartışmalarda da görülüyordu. Bu nedenle alandaki her öğrencinin bölümünde 1 Mayıs'ın örgütlenmesi sürecine katılarak 1 Mayıs'a gelmediğini söyleyebiliriz. Lise gençliği, üniversite gençliğinin arasında ya da siyasi parti kortejleri içerisinde yer alıyordu. Üniversite gençliği gibi örgütlü bir güç olarak alana gelmemişlerdi ancak alanın bir parçası da liselilerden oluşuyordu.

Yeni bir yaşamın ufkunu büyütelim

1 Mayıs alanında açığa çıkan talepler ise hükümetin istifası gibi ağırlıkla siyasal ve genel talepler oldu. Bu, aslında 19 Mart'ta da gördüğümüz bir tabloydu. Tablo, bizleri geleceksizleştiren iktidara; onun polisine, yargısına dek her türlü güç aygıtına karşı biriken öfkenin çok net bir biçimde dışavurumunu gösterdi. Bu dışavurum, 1 Mayıs gibi bir alan buldu ve gençliğin mücadelesinin işçi sınıfının mücadelesiyle birleşebileceği bir fırsat yakaladı. Bu fırsat, henüz kurtuluşunu işçi sınıfının safında görmese dahi 1 Mayıs'ta işçi sınıfının safında olan ve bunu sloganlarla haykıran bir gerçekliği yarattı. Bu açıdan 1 Mayıs'ın 19 Mart'tan farkı, işçi sınıfının mücadelesinin değiştirici olacağına olan inancın artması ve bu durumun 1 Mayıs alanına pankartlarla, sloganlarla ve kortejlerin kitleselliğiyle yansıması oldu.

Fakat açığa çıkan bu öfke, gençliğin kendi siyasetini yaptığı bir gerçekliğe henüz kavuşmuş gibi görünmüyor. Üniversite gençliği geçtiğimiz seneye oranla çok daha öfkeli ve örgütlü binler olarak alanda olsa dahi, bu öfkenin taleplerini belirlemiş ve alana o talepler etrafında dilediği gibi bir yaşamı almaya gelmiş bir güce dönüşmesi hâlen daha gerçekleşmiş değil. Dövizlerde, pankartlarda ortaya konan talepler var ancak üniversite kortejlerinin atmosferi içerisinde yer etme ve karşılık bulma, coşkuyla karşılanma düzeyi kortejin öfkesi kadar güçlü değil.

Bu 1 Mayıs da bizlere gösteriyor ki bir araya gelince yıktığımız korku duvarlarının bizim için yeni bir yaşamın ufkunu oluşturması artık bir gereklilik. İktidar ile aramızdaki bu çatışma 19 Mart sonrasında daha da çetin bir hâl aldı ve artık gücümüzü büyütmeye dair adım atmadığımız her saniye iktidarın lehine. Korku duvarlarını aştık, şimdi iktidarı sarsacak daha ileri bir hamleye ihtiyacımız var. Onun karşısında öfkeli binler olmanın yanı sıra, örgütlü, kendi sözüne sahip çıkan, kendi siyasetini inşa eden ve taleplerinden emin bir güce dönüşmeye ihtiyacımız var. Bu 1 Mayıs, tüm bunlara karşın alanlarda olmaya devam edeceğimizi, sokaklardan çekilmediğimizi en güçlü şekilde gösterdi. Ancak bu yetmez; bu düzenin bizim yaşamımızdan çaldıklarıyla kendini var etmesine karşın, bizden çalınanları geri almanın tam vakti.

Yılın her günü, sınıfın safında mücadeleye

Şimdi 1 Mayıs'ı geçirdik, 2 Mayıs'a uyandık. 3, 4, 5, 6 Mayıs günler böyle sürüp giderken, 1 Mayıs'ta örgütlediğimiz güçten ve işçi sınıfının mücadelesinin değiştirici olduğuna dair olan inançtan geriye ne kalacak?

19 Mart sürecinde de yapılan genel grev çağrılarının yanıtsız kaldığı tartışma konusu olmuştu. 1 Mayıs'ı geçirsek dahi, işçi sınıfının örgütlülüğünün bu 1 günde başka bir boyut kazandığı gibi bir gerçeklikten de söz edemiyoruz. Ancak şunu unutmamak gerekir ki üniversite öğrencileri işçi sınıfının örgütlenmesinin önündeki engelleri, grev yasaklarını, sendikal barajları, patronuyla, polisiyle, hukukuyla işçi sınıfını sömürü düzenine mahkûm eden bu iktidarın uygulamalarını bilerek, bunları tartışarak alana geldi. Tam da bunları siyaseten aşmak, işçi sınıfının mücadelesinin önündeki engellere karşı mücadelesine güç katmak için alanlardaydı. Ancak bu engelleri aşmak, işçi sınıfının mücadelesini güçlendirmek yalnızca bir günle olmaz. O nedenle yılın 364 günü de 1 Mayıs'ta olduğu gibi gençliğin taleplerinin işçi sınıfının safında haykırdığı ve işçi sınıfının mücadelesinin gücüne güç kattığı koşulları yaratmak kritik olacaktır. İşçi sınıfının örgütlenmesinin önündeki engellerin kaldırılması, "barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş" talebinin gerçekleşmesi üniversite gençliği siyasal olarak işçi sınıfının safını güçlendirirse mümkün olabilir.

6 Mayıs'a giderken: Faşizmin örgütlenmesine karşı mücadeleye

İşçi sınıfının safında mücadele etmeyi daha iyi anlamak için 6 Mayıs'ta, idamlarının 53. yıl dönümü olan Yusuf'a, Hüseyin'e, Deniz'e, onların mücadelesine yakından bakmak yardımcı olacaktır. Onların mücadelesi, tüm dünyada savaş çığırtkanlığının yükseldiği bir dönemde eşit ve özgür yaşama giden yolun işçi sınıfının mücadelesinde buluşmakla örüleceğini ilan etmişti. Bugünlerde Türkiye gençliğinin de talebi olan parasız, bilimsel, demokratik eğitim mücadelesinin, dünyanın işleyişine içkin bir mücadele olduğunu ortaya koymuş ve mücadeleyi dünyayı üreten işçi sınıfının safında büyütmüşlerdi.

1 Mayıs'ta pankartlarda, dövizlerde öne çıkan sömürüye karşı olma, sermaye düşmanlığı, sermayenin kendini büyütmesi için kimsenin bir aparata dönüşmeyeceği gibi vurgular aslında doğru noktada olunduğunu gösteriyor. Ancak bu sermayeye, sömürüye karşı mücadele 1 güne sıkışabilecek bir mücadele değil. O nedenle bu sömürü düzenine karşıtlığı büyütmek, mücadelenin rotasını belirginleştirecektir. Bu da rotayı Denizlerin mücadelesinde olduğu gibi tam anlamıyla savaş bezirganlığına, emperyalizme ve onun yarattığı sömürü ilişkilerine çevirmekle mümkün olacaktır. 1 Mayıs'ın ardından kalan 364 gün mücadelenin konusu bu kısmın nasıl büyütüleceği ve nasıl daha fazla gencin bu mücadele etrafında bir araya geleceği olursa, değişim kaçınılmaz olacaktır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Hayal ekip rant biçecekler

Hayal ekip rant biçecekler

‘Kentsel dönüşüm’ için ‘Yarısı bizden’ kampanyasındaki destek tutarları artırıldı, Erdoğan, ‘dar gelirlilere müjde’ diye duyurdu. Düşük ücret, yüksek enflasyon mağduru milyonların, fahiş fiyatların geriye kalanını karşılaması imkansız! Müteahhitler ise el ovuşturup yeni talepler sıralıyor. Oysa emekçiden tek kuruş almadan sadece 2 yıllık ÖTV geliri ile 1.5 milyon sağlıklı konut yapmak mümkün.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
3 Mayıs 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et